21 Şubat 2011 Pazartesi


BOŞLUĞA GİRİŞ: MEDİTASYONUN GİZEMİ


Meditasyon sözcükler olmadan yaşamak demektir. Mediatif bir zihin oluşturmanın ilk adımı her şeyi sürekli sözcüklere dönüştürdüğünüzü fark etmek ve bunu durdurmaktır.


Hiçbir şeyi sözselleştirmeden, yalnızca varolduğunuz anlar olmalı. Bu bilinçsiz olduğunuz anlamına gelmez, bilinciniz hep oradadır, hatta sözler olmadığında bilinç daha keskin daha canlıdır.


Bilinç Varoluş ile birleştiğinde en derin anlamda fikir alışverişi ortaya çıkar, işte bu meditasyondur.


Gördüklerinizi sadece görün, sözcüklere dökmeden, varolduklarını farkında olun ama onları sözcüklere dönüştürmeyin, bu yapılması mümkün olmayan bir şey değildir, aksine doğal olandır. Doğal olmayan şu andaki durumdur ama her şeyi sözcüklere dökmeye o kadar alışmışız, o kadar mekanik bir hale getirmişiz ki deneyimleri sürekli sözcüklere dönüştürdüğümüzün farkında değiliz.


Gün batımını seyrediyorsunuz, onu gördüğünüz an ile sözcüklere dönüştürdüğünüz an ile geçen zamanın farkında bile değilsiniz. Gün batımının bir sözcük olmadığını anlamalıyız. O bir olgudur, bir olandır.


Zihin yaşananları otomatik olarak sözselleştirir. O zaman sözcükler sizle yaşanılan arasına girer ve büyüyü bozar.


Sorun nasıl meditasyon halinde olacağınız değil, neden meditasyon halinde olmadığınıza yanıt bulmaktır.


Hiçbir şeyi sözselleştirmeden yalnızca varolduğunuz anlar olmalı. Meditasyon tam anlamı ile yaşamaktır, ancak sessiz olduğunuzda tam anlamıyla yaşayabilirsiniz. Meditasyon ortada dil olmaması demektir, ama aynı zamanda bilinçli olmalısınız, yoksa Varoluşla tam bir iletişiminiz olamaz.


Bu yüzden mantralar aracılığı ile yapılan meditasyonlarda kendinizi ancak hipnotize edebilirsiniz. Yalnızca tek bir kelimeyi sürekli tekrarlayarak zihninizde öyle bir can sıkıntısı yaratırsınız ki, sonunda zihniniz uyuşur ve hipnotize olur, bu meditasyon değildir. Çünkü zihin engelini ortadan kaldırırsınız ama aynı zamanda bilinciniz de yok olur.


Onun için ilk yapılacak şey farkında olmaktır. Zihninizin işleyişinin farkında olduğunuz an siz zihin olmaktan çıkarsınız. Uzaktan gözlemleyen bir tanık, bir gözlemci olursunuz.


Farkındalığınız arttıkça yaşanan ile sözcükler arasındaki boşluğu daha fazla farkına varırsınız. İki sözcük arasında ne kadar minik, ne kadar farkedilemez olsa da daima bir boşluk vardır. Yoksa iki sözcük iki sözcük olarak kalamazdı, bir olurlardı, tıpkı müzikte notalar arasındaki boşluklar gibi...


Sessizlik her zaman oradadır, ama kimse onun farkında değildir, zihin sözcüklere odaklanmıştır, sessizliği hissetmez bile.


Farkındalık arttıkça zihin yavaşlamaya başlar, farkındalığınız ne kadar az ise zihniniz o kadar hızlı çalışır.


Zihniniz daha çok farkında oldukça, düşünceler arasındaki boşluklar büyür, işte o zaman onları görebilirsiniz. Her boşluğu bir sözcük, her sözcüğü bir boşluk takip eder.


Yalnızca boşluklara odaklanmış zihin “mediatiftir”. Dikkatle izlerseniz sözcüklerin orada olmadığını, yalnız boşluk olduğunu görürsünüz.


Zamanla boşluklar birleşir, tek bir boşluk haline gelirler. “Meditasyon boşluğa odaklanmaktır.”


Zihninizi izlerken sözcüklere değil, boşluklara odaklanın. Bu bir sokaktan insanların geçişini izlemek gibi bir şeydir, bir insan geçer, diğeri henüz görünmez. Arada bir boşluk olur, sokak boştur.


Boşluğu tanırsanız içine girmek istersiniz, kendinizi onun içine atlamış bulursunuz. O dipsiz kuyu son derece huzur verici son derece bilinçlendiricidir.


Boşluğun içinde olmak “Meditasyondur, değişimdir.” Sessizliğin, sonsuz sessizliğin farkında olursunuz, onun bir parçası haline gelir, onunla bir olursunuz.


Dipsiz kuyuyu “öteki” olarak değil, kendiniz olarak algılarsınız.


Bu boşluk İlahi Olanla, Var Olanla karşılaşmadır. Bu karşılaşma olduğunda ondan kaçmayın, onunla olun. Bunun en başta korkutucu olması kaçınılmazdır ve doğaldır. Bilinmeyenle yüz yüze gelince korku ortaya çıkar, çünkü bilinmeyen ölümdür.


Bu nedenle boşluk karşısında ölümü hissedersiniz, o zaman yapmanız gereken ölü olmaktır, sessizlik içinde ölümü yaşadığınızda hayat gerçekten canlanır, ve siz ilk kez gerçekten yaşarsınız.


İşte bunun için meditasyon bir teknik, bir metot değil bir kavrayıştır; öğretilemez ancak yolu gösterilebilir. Meditasyonu aramak gerekir, ancak arayınca o size gelir. Çünkü yalnızca arayış içindeyken açık ve savunmasız olursunuz ve ona ev sahipliği yaparsınız.


“Meditasyon nedir? Nasıl yapabilirim?” diye sormayın. Bunun yerine ne gibi engeller olduğunu sorun. Karanlıkta el yordamı ile arayın. Karanlıktaki arayış size karanlıktan kurtaracak kavrayışı getirecektir.


Dipsiz kuyudayken meditasyon vardır. Orada zihin yok, ego yok sadece “olmak” var. Bütün dinlerin, bütün arayışların özü budur. Nihai Varoluştur.


Sevgiyle kalın.

29 Ocak 2011 Cumartesi



BİLİNÇALTI İNANÇLARI


Hayatımızın realitesi, inançlarımızın bir yansımasıdır. İnançlarımızın yüzde doksan dokuzu bilinçaltındadır.


Yaşamımız, bilinçli düşüncelerimizle şekillenebilseydi hayatımızın her alanında başarılı olmamız çok kolay olurdu.


Geçmiş koşullanmalarımızın ve bilinçaltımızdaki olumsuz kayıtların sonucu olarak arzularımızı ve hedeflerimizi gerçek kılmayı, kendi duygu ve davranışlarımızla sabote ediyoruz.


Bilincimiz arabanın gaz pedalı, bilinçaltımız ise fren pedalı gibidir. Bilincimiz gaza basarak gitmek istediği yöne doğru yola çıkmak istediğinde, eğer bilinçaltımız buna onay vermiyorsa, frene basarak seçimini gösterir.


Bilinçli zihnimiz saniyede iki bin bit, bilinçaltı zihnimiz ise saniyede dört milyar bit bilgiyi alır, değerlendirir ve arşivler. Bu kapasite farkından dolayı bilinçaltımız hayatımızda çok büyük rol oynar.


Bilinçaltımız ile bilincimizin istekleri çatıştığında kazanan her zaman bilinçaltı olur.


Amaçlarımıza ulaşmakta bizi sabote ettiği için bilinçaltımız düşman gibi görünebilir. Ama o daha çok, iyi niyetli cahil bir arkadaş gibidir; bizi korumaya çalışarak aslında bizi sabote eder ya da eski programlarla çalışan bir bilgisayara benzetebiliriz; yeniliklere ve değişime açık değildir.


Bilinçaltı inançlarımız, bilinçli inançlarımızı desteklemedikçe kendimizi sabote etmeye devam ederiz. Bunun adına da kader, şans ya da talihsizlik deriz.


Bilincimizin ve bilinçaltımızın çatıştığı konularda amaçlarımızı gerçekleştirmek oldukça zor ve yorucudur.


Değiştirmek istediğimiz hayatımızı sadece olumlamalarla, pozitif düşünceyle ve iradeyle değiştirememizin nedeni, bu bilinçli zihnimizle düşündüğümüz isteklerimizin bilinçaltı programlarımızla uyum içinde olmamasından kaynaklanır. Bilinçaltımız kendince bizi “değişimin tehlikelerinden” koruyarak irade gücümüze daima galip gelir.


Çoğumuzun bilinçaltındaki programlarda özdeğer, özsaygı, özgüven, maddi bolluk, ilişkiler, kilo ve sağlık ile ilgili konularda kendisini sınırlayıcı inançlar yer alır.


Bizi sabote eden ve sınırlayan inançlarımızın ne olduğunu bilirsek bunları değiştirmemiz mümkün olur.


PSİKO KİNESİYOLOJİ (PİKİ)


Kaslarımızdaki enerji akışı olumlu ya da olumsuz düşüncelerimize, inançlarımıza ve duygularımıza göre değişir.


Kaslarımızda dolaşan yaşam enerjisinin gücü, değişik duygu hallerinde olumlu ya da olumsuz inançlarda, hoşlandığımız ya da hoşlanmadığımız şeyleri hissettiğimizde, doğru ya da yalan söylediğimizde farklı olur. Kendimize söylediğimiz yalanlarda da sonuç değişmez.


Kinesiyolojide varlığımızın bütünü ile kurduğumuz iletişim yolu olarak kullanılan “Kas Testi” kendimizi kandırmamızı imkansız kılar.


Kaslarımızdan aldığımız tepki ile bilinçaltımızdaki inançlarla ilgili test yaparak sorunlarımızın kök nedenlerini buluruz.


Psiko Kinesiyoloji, bilinç ve bilinçaltı inançlarımızın birbirini desteklemesini sağlayarak, negatif programlarımızdan özgürleşebilmemizi sağlar; bunlar uzun yıllardır boğuştuğumuz ve üstesinden gelmek için her yolu denediğimiz sorunlar olsa bile...


Bu negatif pogramlar, olumsuz inançlar, korkular, fobiler, depresyon, karamsarlık, bağımlılıklar, fiziksel hastalıklar ya da ağrılar olarak kendisini ifade ederler. Biz de genellikle bu sorunlarımızı kişiliğimizin bir parçası (zaaflarımız) olarak kabul ederiz.


Bireysel gelişim ve ruhsal gelişim birbirinden ayrı düşünülemez. Gelişmek, insanın bilinçaltına yerleşmiş programlarla sürdürdüğü otomatik ve robotik yaşamın farkında olup, bilinçli şekilde kendi özgün programını yaratarak kendi seçtiği hayatı yaşamasıdır.


“Çekim Yasası” ile hayatımıza düşüncelerimizin ve inançlarımızın yüzde doksan dokuzunu oluşturan bilinçaltı programlarımıza uygun insanları, olayları ve durumları çektiğimizi düşünürsek, inançlarımızın bizi destekleyen inançlar olmasının önemini daha iyi anlarız.


Psiko Kinesiyoloji; Dr. John Goodheart’ın 1964 yılında başlattığı “Uygulamalı Kinesiyoloji” çalışmalarını temel alarak geliştirilen yöntemlerle bugün birçok alanda kullanılıyor ve geliştirilmeye devam ediyor.


Kinesiyoloji, bilinçaltı inançlarını test etmenin yanısıra, bedenin değişik maddelerden, çevresel faktörlerden nasıl etkilendiğini anlamak; fiziksel sorunları, duygusal dengesizlikleri, öğrenme güçlüklerini, bireysel ve ruhsal gelişimi engelleyen tıkanmaları dengelemek ve düzeltmek amacıyla da kullanılıyor.


Kaslardan aldığımız tepki ile bilinçaltımızdaki inançlarla ilgili test yaparak sorunlarımızın kök nedenlerini buluruz.


Kinesiyoloji teknikleri ile bizi sabote eden, yaşam kalitemizi düşüren bilinçaltı programlarımızı keşfedip bize destek olacak şekilde değiştirebiliriz.


En basit anlatımla Kinesiyoloji, bedenimizle konuşmamamızı sağlayan basit ve olağanüstü bir geri bildirim mekanizmasıdır.


Elektromanyetik bir sistem olan sinir sistemimizin pozitif ve negatif akışları vardır. Bedenin belli yönlerinde akan elektriksel enerji sistemi ağına “meridyen” denir. PİKİ uygulamalarında bedenimizde bulunan elli kilometrelik sinir ağı üzerinde çalışırız.


Bedenimizin bize verdiği sinyallerden rahatsızlık hissettiğimizde ilaçlarla ya da ameliyatla durumun üstünü örtmeye uğraşırız. Bu yaptığımız kökten çürümüş bir dişi porselenle kaplayıp güzel göstermeye ya da bize mesaj veren ağrılarımızı ilaçlarla uyuşturmaya çalışmaktan farksızdır. İçerideki çürük kök, büyümeye devam eder ve daha ciddi sorunların karşımıza çıkması kaçınılmaz hale gelir.


Psiko Kinesiyoloji Teknikleri ile hastalıklarımızın ve sorunlarımızın temelinde yatan farkında olmadığımız bilinçaltımızdaki olumsuz kayıtlardan özgürleşerek ruh ve beden sağlığımızın iyileşme sürecini hızlandırabiliriz.


Sevgiyle kalın.

16 Ocak 2011 Pazar


ZİHİNSEL (MENTAL) TEDAVİ

(REİKİ 2. SEVİYEDEKİ ARKADAŞLARIMIZ İÇİN)


Reki 2. aşamadaki önemli çalışmalardan birisi olan zihinsel (mental) tedavi ile, bilincinde olmadığımız ama bilinçaltımıza yerleşmiş olan yapılanmaları çözebiliriz. Bu çalışma ile bilinçaltımızdaki blokajları çözerek bizi rahatsız eden, yaşam kalitemizi düşüren saplantılı ve engelleyici inanç modellerimizi değiştirebiliriz.


Bu çalışmada kullandığımız enstrüman, “affirmasyon” adını verdiğimiz, onaylama şeklindeki açık telkinlerdir.


Onaylamalarımız daima “şimdiki zaman”da ve pozitif olarak hazırladığımız bir cümleden oluşmalıdır. Hazırladığımız bu cümle, bilinçaltımıza işleyerek oradaki yapılanmaları etkiler.


Onaylamalarla ilgili örnek cümleler şöyle olmalıdır:


“Sigara bağımlılığından kurtuluyorum”.


“Kendime güveniyorum, yaşama güveniyorum”.


“İçimdeki güç, her geçen gün daha da artıyor”.


Onaylamalarımızı düzenli ve sürekli yaptığımızda etkisi giderek artar ve somutlaşır.


Burada dikkat etmemiz gereken noktalar:


a) Seçtiğimiz onaylamanın içeriği bizim için önceliği olan bir sorun olmalıdır.

b) Kendimizi seçtiğimiz probleme hazır hissetmeliyiz.

c) Çalışmayla gelen bilinçlenme sürecini yaşamaya hazır olmalıyız.




MEDİTASYON: ZİHİNSEL (MENTAL) TEDAVİ ÇALIŞMASI


  • Açılış ritüeli ile niyetlenerek Reiki çalışmasına başlayın.

  • Ellerinizi başınızın üzerinde bulunan dört temel pozisonda sırasıyla gezdirin. (Tam tedavi çalışmasındaki baş pozisyonları)

  • Sol elinizi başınızın arkasına, sağ elinizi Tepe Çakranıza yerleştirin.

  • Tepe Çakranıza ve başınızın arkasına SHK Sembolünü çizin ve mantrasını üç kez tekrarlayın.

  • Şimdi önceden seçtiğiniz onaylamayı içinizden tekrar edin.

  • Reiki gücünün, kullandığınız onaylama ile birleşerek zihin alanınıza işlediğini hissedin. Ulaşmak istediğiniz durumu zihninizde canlandırarak mümkün olduğunca koruyun.

  • Şimdi ellerinizin pozisyonunu hiç değiştirmeden kendinize en az on dakika Reiki verin. Reiki verirken ara sıra içinizden seçmiş olduğunuz onaylama cümlesini tekrar etmeyi sürdürün.

  • Kapanış ritüeli ile niyetlenip Reiki’yi bitirin.




UZAKTAN ZİHİNSEL (MENTAL) TEDAVİ



Uzaktaki birine zihinsel (mental) tedavi uygulayacaksanız, kullanılacak onaylamayı aranızda kararlaştırın.


Reiki’yi alan kişi dik oturmalı, bacakları ve ayakları paralel duruşla yere basmalı ve gözleri kapalı olmalıdır.


Bu çalışmanın etkili olabilmesi için peş peşe altı gün boyunca düzenli olumlamalarla zihinsel tedavi yararlı olur. Alıcının kararlılıkla değişimi istemesi başarıya ulaşmada önemli rol oynar.


  • Açılış ritüeli ile niyetlenip Reiki’ye başlayın.

  • Reiki alıcısının başının arkasına sol elinizi koyduğunuzu hayal edin.

  • Sağ elinizle alıcının Tepe Çakrasına zihinsel olarak SHK sembolünü çizin ve üç kez mantrasını söyleyin. Sol elinizle de alıcının başının arkasına SHK Sembolünü çizin ve üç kez mantrasını söyleyin.

  • Alıcının adını ve soyadını üç kez söyleyin.

  • Önceden belirlediğiniz onaylama cümlesini birkaç kez söyleyin. Şimdi onaylama cümlesinin bir yazı olarak ışık kanalından alıcıya aktığını imgeleyin.

  • Reiki enerjisi alıcının başına nüfuz ediyor ve dolduruyor.

  • Yaklaşık on beş dakika süreyle onaylama cümlesini tekrarlayarak Reiki verin.

  • Kapanış ritüeli ile niyetlenip Reiki’yi bitirin.


Sevgiyle kalın.

9 Ocak 2011 Pazar


MUTLU OLMAYI SEÇİN!


Çoğumuzun yeni umutlar, yeni kararlar ve beklentilerle girdiği yeni yılın ilk günlerini yaşıyoruz. Peki kendinizi olmak istediğiniz gibi mutlu, neşeli ve huzurlu hissediyor musunuz?


Belki de mutlu olmak için daha fazla paraya, iş değişikliğine, kariyere ya da romantik bir ilişkiye ihtiyacınız olduğunu düşünüyorsunuz. Yeni bir işin, paranın ya da ilişkinin aradığınız mutluluğu ve tatmini size vereceğine inanıyorsunuz.


Şimdi size mutlu olmanızı engelleyen düşünce kalıplarından bazılarını göstereceğim. Bunları okuyunca kulağa ne kadar tanıdık geldiklerini göreceksiniz. Hayatınızın arka planında bir mutsuzluk hissettiğinizde bu düşünce kalıplarının hangilerinin size uygun geldiğini inceleyin ve özel durumunuza uygun içerikle doldurun:


Huzurlu ve mutlu olabilmem için önce hayatımda olması gereken bazı şeyler var. Bunların henüz olmaması beni üzüyor. Bunlar olduğunda mutlu ve huzurlu olabilirim.”


“Geçmişte olmaması gereken şeyler oldu. Eğer bütün o olayları yaşamamış olsaydım şimdi huzurlu ve mutlu olabilirdim.”


“Şimdi olmaması gereken şeyler oluyor ve mutluluğumu engelliyor.”


Bu bilinçaltı düşünce kalıpları genellikle bir kişiye yönelir ve “oluyor” bu durumda “yapıyor”a dönüşür.


Mutlu ve huzurlu olabilmem için bunu ya da şunu yapman gerek. Bunu henüz yapmadığın için sana kırgınım. Belki bu kırgınlığım sayesinde bunu yaparsın.”


“Geçmişte yaptığın, söylediğin ya da söz verip de yapmadığın bir şey mutlu olmamı engelliyor.”


“Şimdi yaptığın ya da yapmadığın bir şey mutlu olmamı engelliyor.”


Bunların hepsi gerçeklikle karıştırılan varsayımlar; sizi “şimdi” mutlu ve huzurlu olamayacağınıza inandırmak için “egonuzun” kurguladığı hikayelerdir.


Ego der ki; belki gelecekte bir gün mutlu olacağım, eğer “şu” ya da “bu” gerçekleşirse, şuna ya da buna sahip olursam. Ya da şöyle der; geçmişimde olan bir şey yüzünden asla mutlu ve huzurlu olamayacağım.


Ego mutlu ve huzurlu olmanın tek yolunun “şimdi”de olduğunu bilmez ya da bilir ama sizin bunu keşfetmenizi istemez. Sonuçta ego, sona erdiğinde mutluluk ve huzur gelir.


Eğer yaşadığınız olumsuzluğun ortasında “Şu anda kendi acımı kendim yaratıyorum” diyerek bunun farkına varırsanız egonuzun ötesine geçersiniz. Mutsuzluğunuzu aptallık olarak tanımladığınız anda kendinizi özgür hissedersiniz.


Yaşadığınız anla yani “şimdi”yle barışarak yaşamla bir olursunuz ve mutluluğu yakalarsınız.

Hayatınızdan aldığınız haz, size daha çok haz vereceğini düşündüğünüz şeyleri çeker.

Bazı insanlar için “mutsuzluk” bir hayat biçimidir. Bu davranış kulağa çok tuhaf gelse de, çoğumuz alışkanlığımızla bu çılgınlığı kabul etmiş oluruz. Memnuniyetsiz bir hayat şeklini sürdürmek, nasıl mutlu olunacağını öğrenmekten daha çok enerji ve çaba gerektirir. Birçok insan, istediklerini elde edene kadar mutlu olmayı istemez. Eğer istediklerinizi elde edene kadar hayat oyununa katılmayı reddediyorsanız, Evrenin akışından uzaklaşmış, kendinizi rahat bıraktığınızda elde edeceğiniz mutluluk yolunu kapatmış olursunuz.


Gerçek mutluluk ve huzur birden karşınıza çıkan bir şey değil, bir “seçim”dir.


Mutlu olmak için daha fazlasına ihtiyacınız olduğu inancına sarılmak zorunda değilsiniz.

Bunun yerine hayatınıza neşe ve huzur kattıkça daha fazlasına sahip olacağınızı anlayın.


İnsanların sahip olduklarına takıntılı bir şekilde odaklanırsanız, daha fazla güzel şey isteme enerjisini kendinize değil, onlara yollarsınız. Başkalarının hayatına bakıp onlar adına mutlu olun, sahip olduklarınıza bakın ve minnet duyun.


Kendinizi mutsuz hissettiğinizde, hayatınızı değiştirmek ya da yeni bir şeyler satın almak zorunda değilsiniz. Yapmanız gereken sahip olduklarınıza hemen şimdi “şükretmek”tir. İçinizdeki ve çevrenizdeki iyi şeyleri farkına vararak derin bir minnet duyun, Evren size daha iyilerini sunacaktır.


*Önünüzde uzanan gündelik angarya işlere korku ve bıkkınlıkla yaklaşmak yerine onlarla eğlenin.


*Evinizi temizlerken şikayet etmek yerine, bir eve sahip olmanın değerini kabullenin.


*Yaptığınız işte herhangi bir değer ya da mutluluk bulamıyorsanız zihninize geçmişte yaşadığınız güzel anları getirin.


*Yaşamınızdaki olayları ve insanların davranışlarını çok fazla ciddiye almayın ve en önemlisi kişisel yaklaşmayın.


*Gülmek çok büyük çekiciliğe sahip enerjetik bir titreşimdir. Gülmek insan beyninin tamamını uyaran elektriksel tepkileri yaratır ve seretonin düzeyini yükselterek olumlu enerjinizi dışarıya gönderir.


*Karamsarlıktan iyimserliğe, can sıkıntısından eğlenmeye kadar bütün kaderinizi şekillendirme seçimi size aittir ve bu kararı her gün yaşayarak verirsiniz. Hayatla ilgili tutumunuz hayatınızı şekillendirecektir.


*Odaklandığınız şey, ister yoksunluk, ister sınırsız bolluk olsun Evren sonunda istediğinizi yerine getirecektir.


*Kendinizi asla sorunlarla tanımlamayın. Hayatınızda sorun olduğunu düşündüğünüz şeylere değil, çözümlere odaklanın.


*Kendinizle ilgili yeni, başarılı ve mutlu bir görüntü yaratın. Bu görüntüye sıkı sıkı sarılın ve inanın. Görüntü bilincinizde kalıcı bir şekil aldığında sizin gerçeğiniz olacaktır.


Kendinizi evrensel akışla düzene soktuğunuzda şimdi ve her zaman sahip olduğunuz nimetlere ve güzelliklere şükran duyduğunuzda, hayatınızın her anını neşeli bir “şükran duygusu” içinde yaşamanız anlamına gelen “Kuantum Başarı”yı elde etmiş olacaksınız.


Mutluluğunuzu ertelelemeyin, onu “şimdi”de yaşayın.


Sevgiyle kalın.