21 Eylül 2010 Salı


İLİŞKİLERİMİZ


Hayatımıza iyi bir ilişkiyi çekmek istiyorsak kendimizi sevmek, saymak ve iyi davranmakla işe başlamalıyız. Kendimize başkalarının bize davranmalarını istediğimiz gibi davranmadığımız sürece istediğimiz ilişkiyi çekebilmemiz ya da varolan ilişkilerimizi sağlıklı bir hale getirebilmemiz mümkün değil.


Eğer kendimize gereken değeri vermiyorsak, evrene değerli ve iyi şeyleri hak eden bir insan olmadığımız sinyalini yayarız. Bu sinyali yaymaya devam ettikçe, insanların bize iyi davranmadığı koşulları ve durumları çekmeye devam ederiz. İnsanların bize böyle davranmaları sonuçtur. Sebep ise, kendimizle ilgili düşüncelerimizdir.


Mutlu olmayı öncelikli isteğimiz haline getirdiğimizde, bu frekans bize yakın olan herkese dokunacaktır. Kendi mutluluğumuz hayattaki önceliğimiz olsun. Kendimizi doyurmadığımız sürece başkalarına verecek bir şeyimiz olmaz. Başkaları için fedakarlık yapmakla iyi bir insan olmuyoruz. Fedakarlık bir erdem değildir, yokluk bilincinden kaynaklanır, sürekli oluyorsa insanda içerleme ve kızgınlık duygusu yaratır.


Kendi mutluğumuz önceliğimiz olsun. Kendimizi doyurmadığımız sürece başkalarına verecek bir şeyimiz olmaz.


Sizi mutlu edecek, keyiflendirecek şeylere mutlaka gün içinde zaman ayırın.


Sabah güne başlarken “Bugünümün bir daha tekrarı olmayacak, ben bugün mutlu olmayı, günümden keyif almayı seçiyorum” diye güne başlayın.


Kendinizden ve yaşamdan hoşnut olmazsanız evrende sizin için varolan tüm iyilik ve sevgiyi bloke etmiş olursunuz.


Kendinize ilişkin güzellikleri, olumlu yanlarınızı, yeteneklerinizi araştırın. Ararsanız bulursunuz...


Mutluluğumuza dair her şey sevgi frekansında. Sınırsız bir sevgi üretme yeteneği bize verilmiş ve biz koşulsuz herkesi ve her şeyi sevebildiğimizde evrenle tam bir uyum içinde oluyoruz.


Sevebileceğiniz her şeyi, sevebileceğiniz herkesi “koşulsuz” sevin, o sevgi ve mutluluk katlanarak size geri dönecektir.


İlişkilerinizi yürütebilmek için o ilişkiyle ilgili yakınmalarınıza değil, takdir ettiğiniz yönlerinize odaklanın. İlşkilerinizdeki güçlendirici unsurlara odaklanırsanız onlar çoğalarak size geri dönecektir.


Şu anda yakın ilişkide olduğunuz insanlara bakın;


Evliliğinizi sürdürdüğünüz insana bakın...


En yakın arkadaşlarınıza, dostlarınıza bakın...


Flört ettiğiniz insana bakın...


Zamanınızı paylaştığınız insanlara bakın...


Bunlar şu andaki bilinç seviyenizi belirler. Onlardan “daha iyi” ya da “daha kötü” değilsiniz.


Kendi kişisel enerjimiz, dışarıya yaydığımız enerjileri çeker. Aynı zihniyeti taşıyan, aynı yaşam duygusuna ve dünya görüşüne sahip insanlar bir araya gelirler.


Eğer arkadaş çevrenizde ya da ilişkilerinizde hoşlanmadığınız ve enerjinizi aşağıya çeken bir şeyler oluyorsa, bu dikkatinizi kendi içinize yöneltip değerlendirme yapmak zorunda olduğunuzu gösterir.


En sağlıklı ilişkiler, birbirimize duyduğumuz sevginin, birbirimize duyduğumuz ihtiyaçtan daha çok olduğu ilişkilerdir.


Varlığımız tam ve bütün, elmanın yarısını aramakla geçireceğimiz zamanı, “ bütün bir elma” olmaya çalışarak geçirelim.


Sağlıklı ve mutlu bir ilişki istiyorsak “birbirimize bağımlı değil bağlı” olalım.


Sevgiyle kalın.

18 Eylül 2010 Cumartesi


REİKİ NEDİR?


Japonca bir sözcük olan Reiki “evrensel yaşam enerjisi” anlamına gelir. Reiki bir güç, bir enerjidir.


Evrensel yaşam enerjisi her zaman ve her yerde mevcuttur. O, hem içimizde bulunur, hem de dışımızda çevremizi kuşatır. Yaşamak için gereken fonksiyonları sağlamak amacıyla bedenimiz, çevresinden sürekli olarak yaşam enerjisi alır.


Kendimizi güçlü veya güçsüz ya da uyumlu veya uyumsuz hissetmemiz ne kadar enerji aldığımıza ve bu enerjinin bedenimizde ne kadar serbest dolaştığına bağlıdır.


“El koymak” bir tekniktir. Bu teknikle Reiki’yi yönlendirerek aktarabiliyoruz. Bu teknikle Reiki’yi yönlendirerek tasavvur dahi edemediğimiz bu güce “kanal oluyoruz”.


Reiki bir yönüyle evrensel yaşam enerjisi diğer yönüyle de bu evrensel yaşam enerjisini yönlendirme (kanalize etme) yetisidir.


Enerjileri ellerinden akıtma yeteneği, henüz Reiki’nin hiçbir aşamasına uyumlanmamış olan insanlarda da vardır. Bu bize, el koymayla iyileştirme metodunun doğallığını gösteriyor.


Reiki’yi veren kişi, aurasındaki belli kanallar üzerinden Reiki’yi güçlü olarak alıyor, Reiki onu verenin ellerine akıyor ve oradan da ya veren kişinin kendisine ya da alıcıya aktarılıyor.


Reiki’yi uygulamak demek “içimizde bulunan ve bizi saran yaşam enerjisine kanal görevi yapmak” demektir.


İşte varlığımızda bulunan bu kanal, çoğumuzda tıkalı bulunuyor. Dolayısıyla yaşam enerjisinin akışı mevcut enerjetik blokajlardan ötürü zorlaşıyor.


Bir Reiki seminerinde, daha fazla Reiki enerjisi akabilsin diye enerji kanallarının açılmasına ve temizlenmesine “Uyumlama” (İnisiyasyon) denir.


İnsan bir kez doğru olarak Reiki’ye uyumlandığında artık Reiki gücü onda kaybolmadan bir ömür boyu akacaktır.


Enerji kanalların temizlenmesi, bilinci ve kişisel gelişimi daha yüksek bir düzeye geçirir.


Ne zaman bütün enerjilerimiz uyumlu ve dengeli bir hale gelirse kendimizi sağlıklı ve mutlu hissederiz. Enerji sistemimizde bir dengesizlik oluşunca, kendimizi güçsüz, hasta ve keyifsiz hisseder, hatta depresyonun eşiğinde buluruz.


Reiki varoluşun tüm düzeylerinde etkili olur, yani fiziksel, duygusal, zihinsel ve ruhsal düzeyleri etkiler.


Reiki iyileşme sürecine eşlik eden bir yoldur. Reiki ruhsal gerçekleşmenin yoludur.


Bunu her birimiz, içimizin derinliklerinde özlemle arzularız.



ENERJİ YASASI


Enerji Yasası “Varolan her şey enerjidir” der. Her insanın hayatını kapsayarak anlamlandıran bu ifade ne kadar vurgulansa azdır. Hem ruhsal, hem de fiziksel anlamda varolan her şey enerjidir. Maddenin her şekli, her duygu, her söz ve her düşünce enerjidir.


Zıt kutuplu dünyamızın enerjileri bir tek temel enerjiden meydana gelirler. Kaynağı İlahi yani Tanrısal olan bu temel enerji “birliği” temsil eder. Bu enerjinin bir parçası da kendisini “yaşam enerjisi” olarak gösterir. Yaşam enerjisi hem her şeyin içinden geçer, hem de her şeyin temelinde bulunur.


Varolan her şeyin özündeki enerji, onu varolan her öteki şeyle karşılıklı etkileşime sokar. Aslında enerjetik düzeyde hiçbirimiz diğerlerinden ayrı değiliz, ama bilincimiz bunu algılayamaz.


Bilincimizi biraz olsun genişletebildiğimizde, ona akan enerjinin içeriği de değişecektir.


İşte bunun için öncelikli işimiz bilincimizin yapısını değiştirmek olmalıdır. Bilincimiz kendisini zihinsel (mental) yapı formuyla ifade eder. Bu düşünceden yola çıkarak gelişimimizin, enerji çalışmalarıyla ve düşüncelerimizi değiştirmemizle yakından ilgili olduğunu söyleyebiliriz.


Bir enerjinin hareket etmesi için artı ve eksi uçlar arasında gerilim noktasına ihtiyacı vardır.


Hayatımızda bu gerilim ilişkisini, artı ve eksi arasında bir oraya, bir buraya dalgalanarak yaşarız.


Bu süreçler; “Her düşüşten sonra bir yükseliş gelir” veya “Artık devam edemeyeceğini düşündüğün anda uzaktan ışık görünür” ya da “Karanlığın en yoğun olduğu an, ışığa en yakın olduğun andır” sözleriyle ifade edilir.


Hayatta öyle evreler vardır ki her şey ters gidiyor ve bütün aksilikler üst üste geliyor gibi görünür. Sonra insan tam da dibe vurduğunu inandığı bir anda, ilgili negatif enerjiler dönüm noktalarına ulaşarak niteliklerini değiştirirler ve her şey tekrar yukarıya doğru bir tırmanışa geçer. Burada ilgili enerjinin formunu bilincimizle biz hazırlarız. Şimdiki bilincimiz, şimdiye kadar olan gelişimimizin bir sonucudur.


O halde şayet duygularımızı ve yaşamımızı değiştirmek istiyorsak, bilincimizi değiştirmekle işe başlamalıyız.


Bir enerjiye ve onun niteliğine örnek olarak sevinç ve hüznün oluşturduğu zıt kutuplu bağlantıya bakalım: Enerji bir yüksek “sevinç” ve bir alçak “hüzün” arasındaki iki aşırı uçta dalgalar halinde seyreder.


Bilincimizin yapısına yani onun gelişmişliğine göre enerjilerden biri (sevinç ya da hüzün) daha güçlü ya da daha zayıf olarak yaşamımıza girer.


Eğer örnekte verdiğimiz sevinç ve hüzün gibi birbirlerine zıt görünen duyguların bir tek enerji formuna bağlı olduğunu görebilir ve yaşamımıza giren ilgili enerjiyi akışına bırakırsak o kendi formuyla görevini yerine getirecek ve yerini olmasını istediğimiz pozitif duyguya bırakacaktır.


ENERJİ YASASIYLA İLGİLİ KİŞİYİ YANSITAN SORULAR:


  • Duygusal durumlar ya da yaşamınıza giren olaylarla ilgili hangi enerjiler sizde daha çok göze çarpıyor?


  • Hangi enerjileri daha sık deneyimliyorsunuz?


  • Hangi enerjileri daha az deneyimliyorsunuz?


  • Bu enerjilerle ilgili zihin yapınızı değerlendirin. Ruhsal gelişme ve öğrenme sürecinden geçerken değişen zihinsel yapınız sayesinde yaşamınızda hangi enerjiler değişti?


Sevgiyle kalın.

13 Eylül 2010 Pazartesi

REİKİ ENERJİSİNİN ÖZELLİKLERİ ve MEDİTASYON ÇALIŞMASI

REİKİ ENERJİSİNİN ÖZELLİKLERİ

Reiki’ye uyumlanan bir kişi, artık kendisine ve başkalarına reiki verebilir. Reiki enerjisi ne kadar kullanılırsa kullanılsın daima aynı özellikte ve değişmeyen bir kalitede olur.

Reiki enerjisi verici üzerinden alıcının enerji sistemine akar. Aura ile beden enerji sistemine aittirler. Auradaki blokajlar ve bozulmalar sık aralıklarla ve sürekli olurlarsa bir süre sonra fiziksel bedendeki semptomlarla kendini belli ederler.

Geçmişteki acıların ve travmaların meydana getirdikleri enerji blokajlarını Reiki ile çözebiliriz.

Reiki ‘nin çok fazla alınması söz konusu değildir, o bireysel ölçüye göre “yeterince alınır” ve sadece genel yapının iyileşmesini destekler. Reiki daima pozitif etkili bir enerjidir ve asla bir başkasına zarar vermek için kullanılmaz.

Reiki, bir problemin, bir şikayetin ya da bir rahatsızlığın semptomlarını ortadan kaldırmakla kalmaz, asıl sebeplerini de giderir. Sadece semptomlarla mücadele ederek varolan sorunu ortadan kaldıramayız. Bu nedenle Reiki işe önce sebebi etkilemekle başlar ve böylece sürekli bir iyileşmeyi hedefler.

Örneğin; içimizde halen çocukluk dönemine ait bir travma varsa ki bu kendisini aurada bir “enerji blokajı” olarak kendini gösterecektir. Reiki ile bastırdığımız bu travmanın tekrar farkına varırız. Bu travmaya neden olan olayı tekrar hatırlarız..Bizi travmaya sokan koşulları ve bağlantıyı bulup, onu tamamen hayatımızdan siler ve onun bizde yarattığı yükten kurtuluruz.

Reiki bizim ruhsal, zihinsel, fiziksel ve duygusal hallerimizin hepsini etkiler.
Bireysel gelişimimizdeki dönemleri “Reiki”yle tanışmadan önce ve “Reiki”yle tanıştıktan sonra diye ikiye ayırabiliriz. Reiki “bilgelikle” akar. Ona nerede ihtiyaç duyuluyorsa oraya akar. Bu nedenle el koyarken bireysel sezgilerle hareket etmek önem kazanır.

Auramızda enerji blokajları olarak bastırılmış ve bilinçli zihnimizin hatırlayamadığı geçmişteki olaylar, Reiki ile çözülmeye başlar. Enerji blokajları günlük hayatta yaşam kalitemizi düşüren endişe, korku, güvensizlik, değersizlik gibi duygularla dışa vurulurlar.

Blokajlar genellikle çözemediğimiz travmatik olaylar ve çatışmalar nedeniyle oluşurlar.
Travmalar ve çatışmalar genellikle bilinçaltımızın bir parçası haline gelir ve çok acı verici olduklarından bilinçli olarak onları hayatımıza sokmak istemeyiz.
Onları bilinçaltımıza iterek sarfettiğimiz enerji aslında bizden eksilen yaşam enerjisidir.
Travmalar bize çok fazla enerji tükettirirler. Ne zaman yaşadığımız tavmaya sebep olan benzer bir olay hayatımıza girse o travmanın enerjisi artar.
Dolayısıyla bir travmayı ne kadar uzun süre baskılayıp, bilinçaltına itersek onun gücünü de o oranda büyütmüş oluruz. Bu durum öyle bir hale gelir ki, olayın yükünü duygusal açıdan kaldıramayacak hale geliriz.

İşte durum bu noktaya gelmeden enerji blokajlarımızı Reiki ile çözebilmemiz mümkün.
Blokajlar çözülürken ilgili enerjilerle tekrar yüzleşip iyileşmeyi başlatabiliriz.



*İSTEKLER VE HEDEFLER

Reiki 1 seviyesinde olan arkadaşlarımızın yapabileceği bir çalışma öneriyorum size.

Hepimizin yaşamda çeşitli hedef ve istekleri var. Bu hedefler bizi hayata bağlıyor.
İsteklerinize ve hedeflerinize gereken özeni gösterin. Dilekleriniz sizi yansıtır, yaşama bağlar ve şimdiye kadarki gelişim seviyenizi ifade eder.

Şu anda arzuladığınız şey her ne ise, o en doğru olanıdır. Arzularınız, hedefleriniz sizi gelişiminiz için gerekli durum ve olaylarla temasa geçirir.

Bazen bir isteğin gerçekleşmesi için gerekli olan tek şey, yeterince güç sarfedilmesi olabilir.

Belirli bir şeye ısrarla istek duyuyorsanız, bu tekniği kullanın. “Burada tek dikkat etmeniz gereken nokta var, o da isteklerinizin başkalarına zarar vermemesi.

MEDİTASYON,

*Açılış ritüeli ile niyetlenip Reiki çalışmasına başlayın.

*Ellerinizi, avuçlarınız birbirlerine bakar bir şekilde, Boğaz Çakranızın önünde, birbirlerinden yaklaşık 15-20 cm uzaklıkta tutun.

*Ellerinizde Reiki enerjisinden oluşan bir “GÜÇ TOPU” bulunduğunu hayal edin ve onu hissedin.

*Alın Çakranızda, iki kaşınızın ortasında bulunan ruhsal gözünüzün önünde isteğinizi hayal edin ve sanki bu resim gerçekmiş gibi huzur duyun.

*Şimdi hayal ettiğiniz bu görüntüyü elinizdeki güç topunun içine yerleştirin. Bu resmin parladığını büyüdüğünü görün.ve hissedin.

*Şimdi bu güç topunu ellerinizle yüzünüzün önüne getirin ve 3 kez derin nefes alıp verin.
Nefesinizi yavaşça verirken güç topunu soluyarak içinize çekin.

*İsteğinizle birleşen Reiki gücünün hiçbir şüpheye yer vermeden bedeninizde aktığını hissedin. Bütün hücreleriniz bu güçle ve isteğinizle doluyor. Bunu hissedin...

*Şimdi isteğinizin resmini tekrar ruhsal gözünüzün önünde canlandırın. Şu anda içinizde akan güç auranızın en ince alanlarına kadar ulaşıyor. Tamamen isteğinizle dolarak bedeninizde akan bu güç, kanınızdan, önce eterik bedeninize, oradan duygusal bedeninize, sonra zihinsel bedeninize geçiyor, oradan da daha yüksek düzeylere, çok üst boyutlara ulaşıyor.

*Artık gerçekleşen isteğinizi yaşam alanınıza çekmek için, bu güçlü enerji evrene yayılıyor. Bunu hayal edin. İyilik ve huzur içindesiniz.

*Kapanış ritüeli ile niyetlenip Reiki’yi bitirin.

6 Eylül 2010 Pazartesi

ZIT KUTUPLULUK (POLARİTE) YASASI

ZIT KUTUPLULUK (POLARİTE) YASASI


Neyi iterseniz en fazla onu çekersiniz hayatınıza...


İttiğiniz şey odaklandığınız şeye dönüşür, duyduğunuz tepkiyi daha çok besleyip çoğaltmış olursunuz.


Bir şeyin hayatınızdan çıkmasını istiyorsanız önce onu kabullenin.


Evrende her şey bize zıddıyla birlikte gelir. Zıddına bakarak olumsuzluğa kapılmak ve onu bir talihsizlik ve engel olarak görmek de bir seçim, onu sizi güçlendiren ve ders alınması gereken bir armağan olarak görmek de bir seçim.


Armağanı kabul ettiğinizde hayatınızdan çıkıp gidecektir. Yarattığı boşluğa dolan şey ise zıddı yani istediğiniz şey olacaktır.


Evrenin en önemli yasalarından biri “Zıt Kutupluluk Yasası”dır.


Zıt Kutupluluk Yasası her şeyin bir de karşıtı olduğunu söylerken “Şayet bir şeyin karşıtı yoksa onun kendiside yoktur” çünkü biri diğerinin varlığını zorunlu kılar der.


Günlük yaşamımızda deneyimlediğimiz hayati zıtlıklar da buna dahildir.


Nefes alıp-vermek, uyumak-uyanmak, gerilmek-gevşemek, üzülmek-sevinmek, acıkmak-doymak gibi...


Nefes almazsak nefes de veremeyiz. Hüznü yaşamadan sevinci tarif edemeyiz.


Yaratan dışında her şey iki kutupludur. Zıt Kutupluluk Yasası öbür alemin varlığını da zorunlu kılar.


Biz bu dünyada yaşıyoruz, öyle ise bir de öte alem olmalı.


Öte alemi ya da diğer boyutu farklı frekansta olması sebebiyle bu alemdeki çıkarımlarımızla algılamamız zordur.


Ölüm anında insan ruhu bedenini terk ederek diğer kutba yani öte aleme geçer.


Oradan da karşıt kutba, yani bu dünyaya geri dönüş dalgasına girer.


Bu durum Zıt Kutupluluk Yasası'nda “Reankarnasyon”u yaratır.


Reankarnasyon döngüsü “Ruhsal Parça” bütünleşene yani tamamlana kadar böyle devam eder.


İki zıt kutup değer bakımdan birbirlerine eşittirler. Yani “mutlak iyi” ya da “mutlak kötü” diye bir şey yoktur.


Gelişmek istiyorsak zıt kutupların her ikisini de yaşayarak tecrübe etmek zorundayız. Ancak böyle gerekli olan deneyimi kazanarak bu konudaki öğrenme sürecini tamamlayabiliriz.


Yaşamımız boyunca manevi görevimize uygun olan bazı olaylar ya da durumlarla yüzleşmek zorunda kalırız. Bazen bir olayı en aşırı noktasına kadar yaşamamız gerekebilir.


Ne öğrendiğimizi anlayana ya da gereken dersi çıkarana kadar hep aynı ya da benzer olaylarla yüzleşir dururuz.


Evrende iyi ya da kötü yoktur. Sadece “durum” vardır. Yaşadığımız olaylara anlam yükleyen iyi ya da kötü diye anlamlandıran bizleriz.


Negatif kutup kötü değildir. Onu yanlış anlayıp tepkiyle besleyip çoğaltırsak gerçekten “negatif” sonuçlar deneyimleriz.


Yaşama güvenin başınıza istemediğiniz bir şey geldiğinde kabullenerek içinde bulunduğunuz durumu değerlendirin, almanız gereken dersleri mutlaka bulacaksınız.


Ondan sonra ibre sizin beklediğiniz olumlu yöne dönmekte gecikmeyecektir.


Sevgiyle kalın.

5 Eylül 2010 Pazar



DERİN GEVŞEME

DERİN GEVŞEME


Geçen yazımda bahsettiğim gevşemeye bağlı olarak, bu yazımda derin gevşeme ve bilinç altına telkin yollama (oto-hipnoz)dan bahsediceğim. Bu yöntemle bilinç altınızdaki olumsuz kalıpları silebilirsiniz.


Bir önceki yazımdaki hafif gevşeme halini yakaladıktan sonra bir adım daha öteye geçerek derin gevşemeyi anlatacağım...


Gevşeme durumuna geçtikten sonra hiçbir şey düşünmeden kendinizi tamamen çalışmanın akışına teslim edin...


Bedeninizin bir fabrika olduğunu ve hücrelerinizin de orada çalışan birer işçi olduklarını varsayın.


Önce sağ ayak parmağınıza konsantre olun ve oradaki işçilerin yavaş yavaş yürüyerek ayak bileğinize geldiklerini düşleyin. Daha sonra diğer ayak parmaklarınızdaki işçiler de ayak bileğinizde toplanıyor.


Onların ağırlıklarınızı hissedin...


Ayak bileğinizde toplanan işçiler şimdide yavaş yavaş kaval kemiğinizin üzerinden dizinize, kalçanıza, göğsünüzü takip ederek, boynunuza, yanaklarınızdan geçerek tam alnınızın ortasına kadar ilerliyor. Hepsi orada toplanıyor...


Daha sonra aynı işlemi sol ayağınızdan başlayarak uygulayın.


Şimdi sıra ellerde...


Aynı metotla sağ baş parmağınızdan başlayarak önce tüm parmaklarınızdaki işçilerin bileğinizde toplanmasını daha sonra kolunuzun üst bölümlerine doğru hareket ederek omuz ve boynunuzdan geçerek alnınızın ortasında bekleyen diğer işçilerle buluşmasını sağlayın.


Bunun aynısını sol eliniz için de yaptıktan sonra, alnınızın ortasında iki kaşınızın arasında toplanan tüm işçilerin havaya doğru yükselerek sizi terk ettiklerini düşleyin.

Onların ağırlıkları yerini büyük bir hafiflemeye bırakıyor...


Gittikçe hafiflediğinizi adeta havada yüzercesine dalgalanmaya başladığınızı göreceksiniz...


Bu andan itibaren artık vücudunuzu hissedemeyebilirsiniz. Fiziksel bedeninizin sanki tüm odayı kaplamışcasına şiştiği duygusuna kapılabilirsiniz.


Hedeflenen “ALFA” şuuru içine girmiş bulunuyorsunuz.


Tamamen gevşemiş durumdasınız. Neler oluyor diye mantık yürütmeyin ve olayın akışını engellememeye özen gösterin. Bırakın her şey kendi doğallığı içinde gelişsin ve o olağanüstü gevşeme halini bir müddet yaşayın.



KONTROLÜN TEKRAR ELE ALINMASI


Kendinizi gevşemiş durumdan çıkmaya yavaş yavaş hazırlayın.


Bu gevşeme durumundan çıkarken, vücudunuz en iyi durumda olacak. Çevrenizi daha canlı görücek, büyük bir huzur haliyle beraber aktif bir canlılık hissedeceksiniz.


Kendinizi gevşeme halinden çıkmaya en az 1.5 dak kadar hazırlayın...


Yavaş yavaş gevşme halinizin sona ermeye başladığını kendinize telkin edin...

Gevşeme halinden çıkarken önce ayak parmaklarınızı oynatın, bacak kaslarınızı hareket ettirin, çenenizi oynatıp yumruklarınızı hafifçe sıkın... Derin nefes alın... Ve gerin kendinizi...


Gözlerinizi açtığınızda bu çalışmanın sonuna gelmiş olacaksınız. Artık gözlerinizi açabilirsiniz...


Bu çalışmanın süresi toplam 25-30 dakika ile sınırlıdır. Bu süreden fazla derin gevşeme halinde kalmayın.


20 dakikalık bir gevşeme çalışması size 8 saatlik uykuya eşdeğer bir enerji verecektir.



KENDİ KENDİNE TELKİN (OTO- HİPNOZ) ÇALIŞMALARI


Bilinaltımıza yerleşen ve hayatımızı büyük ölçüde etkileyen olumsuz kayıtların silinmesi ancak bilicimizin büyük ölçüde geri çekildiği ve bilinçaltımızın ortaya çıktığı derin gevşeme durumlarında mümkün olmaktadır.


Hayatınızın kaitesini düşüren, yaşam enerjinizi etkileyen olumsuz kayıtları kendi kendine telkin çalışmasıyla silebilirsiniz.


Kendi kendine telkin (oto hipnoz) çalışmalarıyla;


  1. Psikosomatik hastalıklar

Mide ülseri, asabi tansiyon, cinsel soğukluk vs...


2. Psikolojik rahatsızlıklar

Sebepsiz korkular, fobiler, öfke kontrolü, stres, depresyon, obsesyon vs...


3. Fiziksel ve psikolojik alışkanlıklar

Alkol, sigara ve uyuşturucu bağımlılığı vs...


4. İstenmeyen davranış biçimleri

Topluluk karşısında konuşamamak, kendini ifadede zorluk, utangaçlık ve içe dönüklük gibi sosyal fobileri yenebilirsiniz.


Bu çalışmada yapacağınız ön hazırlık çok önemlidir.


En önemli ve birinci şart başarısızlık endişesinden tamamen kurtulmanız ikincisi ise kendinizde değiştirmek istediğiniz noktalar ve hedeflerinizi iyi tespit etmenizdir.


ÖN HAZIRLIK


Kendi kendinize telkin çalışmanızda bir kaset çalara ihtiyacınız olacak.


Daha önce üzerine kayıt yapılmamış boş bir kaset ya da CD alın. Kasetin başından 15-20 dakika boş bırakın.


Sonra isteğinize bağlı bilinçaltınıza iletmek istediğiniz telkin cümlelerini kaydedin.


Buradaki önemli ayrıntılara dikkat edin:


1. Kuracağınız cümleler uzun, devrik ve anlaşılması zor olmamalıdır.


2. Cümlelerinizde asla OLUMSUZLUK öğesi olmamalıdır. Oluşturulacak cümlelerin tamamı olumlu emirler içermeli ve hepsinde ŞİMDİKİ ZAMAN kullanılmalıdır.


Doğru cümle kalıpları, örneğin konu güvensizlikse; Kendime güveniyorum, yaşama güveniyorum şeklinde olması istenen şey olmuş varsayılarak hazırlanmalıdır.


3. Cümle sayıları tekrarca fazla, sayıca mümkün olduğunca az olmalıdır.


4. Bilinçaltına telkin çalışmalarında altın kural; TELKİNİ KUVVETLİ YAPAN ONUN TEKRARIDIR.

Aynı cümleyi en az 5 kez tekrarladıktan sonra yeni bir cümleye geçin. En fazla 8-9 farklı kelimeyi 5 kez tekrarladıktan sonra baştaki cümlenize geçin ve 10 dakika süresince kaydedin.


5. Cümleler kendinden emin bir üslupla hafif kısık sesle ve çok hızlı okunmamalıdır. Ses size ait olabileceği gibi başkasının sesi de olabilir.


Gözlerinizi kapayın. Gevşeme metotlarını uygulayarak derin gevşeme haline ulaşın.

Bu süre içinde 15-20 dakikalık bir zamanda kasetinizin boş kısmı çalışacak.

Tam gevşeme durumuna ulaştığınızda bilinçaltınıza yollayacağınız telkinler kaydedilmeye başlayacaktır.

Telkinler sona erdiğinde 1-2 dakika daha gevşeme halinde kalın yavaş yavaş gözlerinizi açın.


DİKKATE ALINMASI GEREKEN NOKTALAR


Bilinçaltınız siz onu neye ikna ederseniz onu yapar. Buna inanın arzu ettiğiniz sonuca ulaşacaksınız.


Başarının kaç seansta geleceğini önceden belli değildir. Gönderdiğiniz telkinlerin sonuçları daha sonra ortaya çıkacaktır. Telkin seanslarını yaparken bilinçaltınıza bir nevi reaktif enerji kaynakları bırakıyorsunuz. Bu nedenle hiçbir şey olmuyor gibi hissettiğiniz zamanlarda bile onlar içten içe tesir etmeye devam ederler. Ve belli bir süre sonra etkileri bir anda ortaya çıkabilir.


Seçtiğiniz konu üzerinde 25 günden fazla çalışmayın. Günde 1 kez olmak üzere toplam 25 gün çalıştıktan sonra başka bir konuya geçebilirsiniz.


Sizin hiçbir şey hissetmediğiniz zamanlarda bile bilinçaltınız çalışıyor. İsterseniz mutlaka başarırsınız.


Sevgiyle kalın.