17 Temmuz 2010 Cumartesi

REANKARNASYON VE KARMA

REANKARNASYON VE KARMA



Bizler her birimiz “Tanrı” denilen her şeyin kaynağının parçacıklarıyız.


Fiziksel bedenimizin ölümünün gerçekleşmesi ile geriye kalan enerji bedenimize “Ruh” diyoruz.


Ruhun bir enerji olduğu ve “Tanrı” denilen her şeyin kaynağının bir parçası olduğunu ve asla yok olamayacağını ancak boyut değiştirebileceğini kabul ettiğimizde Ruh’un ölümsüz olduğu gerçeğine varıyoruz.


Biz fiziksel gerçekliklerin hüküm sürdüğü evrenimizde, fiziksel bedenimizin beş duyusu ile diğer boyutları farkına varamıyoruz. Zaten olması gereken de budur.


Günümüzde yapılan laboratuar deneyleri bize ruhun varlığı hakkında elle tutulur sonuçlar vermiştir.


Ölmekte olan hastalar tartılmış, ölüme doğru önce terlemenin getirdiği kayıplar göz önüne alınarak kaydedilmiş, ölüm gerçekleştiğinde ise beden 21 gr. hafiflemiştir.

Ayrıca birçok ölüm anı fotoğraflarında bedenlerin üzerinde bulutumsu görüntüler kaydedilmiştir.


Bütün bu gerçekler Ruh beden yaşarken varolduğu gibi beden yaşamazken de varlığını sürdürdüğünü ortaya koyuyor.


Yani “Ruh doğmadan önce de ölümden sonra da vardır.” Ruhun bu ölümsüzlüğü kabul edildiğinde onun daha öncede de bedenlenmiş yani başka bedenlerde yaşamış olduğu gerçeği karşımıza çıkıyor.


Kısaca Ruhun veya (Üst Benliğin) bir bedenden başka bir bedene geçerek yaşamı fiziksel boyutta tekrar tekrar deneyimlemesine “REANKARNASYON” diyoruz.


İnsanların farklı kültürlerde doğması, farklı şanslara sahip olması, zengin ya da fakir olmaları, sakat ya da sağlıklı doğmaları eğer nedensiz olsaydı o zaman TANRI’nın ya da EVREN’İN adaletinden söz edebilir miydik?


O zaman tek bir neden var:


Şu an ne olduğumuz geçmişin çeşitli zamanlarında oluşan hareketlerimizin sonucudur.

Zaten farklı imkanlara sahip iki kişi adil olarak yargılanabilir mi?

Ruh, bir beden ölüp diğerine geçtiğinde hem yeni bir başlangıç yapma olanağına kavuşacak hem de önceki deneyiminden elde ettiği bazı kalıpları olumlu ya da olumsuz özellikler olarak bu yaşamına yani yeni bedenine taşıyacaktır.


Reankarnasyon ile yaşam deneyimlerinin borç ve alacaklarının diğer yaşamlara taşınarak dengelenmesine de “KARMA” diyoruz.


Biraz daha açarsak karma, bu yaşamda nedenini açıklayamadığımız, cezasını ya da ödülünü alamadığımız konuların açıklamasıdır.


Karma sadece geçmiş yaşamlardan taşınmaz, sürekli düşüncelerimiz ve davranışlarımızla da karma oluşturduğumuzdan geleceğimizin büyük bir kısmının belli olmadığı ve henüz şekillenmediği söylenebilir.


Karma’yı çoğu kez “Ceza” kavramıyla karıştırıyoruz. Karma bir ceza değil “Ektiğini biçme” teorisidir.


Ekmekle biçmek arasındaki boşluk nedeniyle neyi ektiğimizi unutup, başımıza gelenlerden başkalarını sorumlu tutarız ya da nedenini bulamayız.


Geçmişte yaptıklarımız hakkında en ufak bir fikrimiz yoktur ve aniden bir şey biçmemiz gerektiğinde bunun neden başımıza geldiğini anlayamayız “acımasız KADER” olarak adlandırıp yaşadığımız olumsuzlukların sorumluluğunu bizim dışımızdaki nedenlerde ararız.


Tüm KARMA TEORİSİ budur: “Ne ekersek onu biçeriz.”


Cennet ve Cehennem yukarılarda bir yerlerde değil burada bizim yanıbaşımızdadır.


Dünyada birkaç yıl süren isteyerek ya da istemeden yaptığımız yanlışların ya da kötü davranışların “Ebedi bir cezayı” hak etmesini çok anlamlı bulmuyorum. Çünkü “Sonu olan bir davranışın sonsuz bir sonucu da olamaz.” Bu durum Tanrı’nın sonsuz sevgisine, bağışlayıcılığına, doğanın ve evrenin yasalarına aykırıdır.


Karma oluşturmaktan kaçınmanın yolu hareketsizlik değildir.


Tam aksine hayatın içine dalıp erdemli ve orta yolda ilerlemeliyiz.


Orta yoldan her sapma bizde kötü bir karma oluşturacak ve ruhsal deneyimlerimizi tamamlamak için tekrar tekrar dünyaya gelip Reankarnasyon zincirinin uzamasına sebep olacaktır.


Sevgiyle kalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder