20 Temmuz 2010 Salı

ANI YAŞAMAK...

ANI YAŞAMAK...


Yaşamımızda geçmiş ve gelecek üzerine o kadar çok odaklanıyoruz ki, hayatımızda en değerli olan hazineyi, “ANI” kaçırıyoruz.


Bir arkadaşımızla konuşurken ya da doğayı izlerken “anda olmak” yerine yarın için planlar yapıyor veya akşam ne yapıcağımızı düşünüyoruz.


Yaşamımızın “şimdi”de olmadığı bir zaman asla olamaz. Geçmiş de şimdide yaşanmıştır. Gelecek de şimdide yaşanacaktır.


Varlığınızın özüne ulaşmanın, derin ve sarsılmaz huzur hissinin anahtarı “anda yaşamak”tır.


“Anda” yaşamadığımız sürece geleceğimiz, geçmişimizin kopyası olacaktır. Zihnimiz geçmişin ağır yüklerini taşıyor ve ona bağlılığını sürdürüyorsa aynı şeyleri tekrar tekrar deneyimleyeceğiz demektir.


Geleceğimizi şekillendiren şey “şu andaki” bilincimizin niteliği, geçmişin ortadan kaldırılabileceği yer ise “anda yaşamaktır”.


Biz geçmişin ya da geleceğin sorunlarıyla dolu olduğumuzda hayatımıza yeni bir şeyin ya da çözümün girebilmesi için yer yoktur. Yapabildiğiniz her an bir yer açmalıyız ki hayatımıza çözümler girebilsin.


Bazılarımız daima başka bir yerde olmayı isterler. Onların “buradası” asla yeterince iyi değildir.


Kendinizi gözlemleyerek, sizin yaşamınızda da durumun böyle olup olmadığını görün.

Eğer yaşadığınız “anı” katlanılmaz ve çekilmez buluyorsanız 3 seçeneğiniz var:


Hiçbir bahane yaratmadan, bütün sorumluluğu üstlenerek, ya o durumdan uzaklaşın ya o durumu değiştirin ya da olduğu gibi hiçbir içsel çatışma yaşamadan kabullenin.


Hayatınızla ilgili yaptığınız herhangi bir eylem eylemsizlikten daha iyidir.


Eğer hatalı bir eylem yaptıysanız en azından bir ders alırsınız ki bu durumda o hata olmaktan çıkar.


Yaşamımızın sorumluluğunu üstlenmek istiyorsak, soruna saplanıp kalmayalım. O zaman hiçbir şey öğrenemeyiz.


Eğer “şimdimizi” ya da andaki durumumuzu değiştirebilmek için gerçekten yapabileceğimiz bir şey yoksa o zaman “tüm içsel direncimizi” bırakarak şimdiyi bütünüyle kabul edip teslim olalım.


Teslimiyet bir zayıflık değildir. Sadece teslim olmuş insan, ruhsal güce ve içsel huzura sahiptir. Yaşama ve onun getireceklerine güvenirsek o zaman durumun hiçbir çabaya gerek kalmadan değiştiğini görürüz.


Evrenin ve Varoluşun doğası, her durumun her koşulun geçiciliğine yakından bağlıdır.

Yaşadığımız bir drama sıkı sıkı yapışmadığımız sürece o mutlaka değişecektir.

Olumsuz ruh halimiz, arzu ettiğimiz koşulu çekmek yerine onun ortaya çıkmasını engelleyecektir.


Kimsenin, en yakınlarınızın bile içsel huzurunuzu ve enerjinizi etkilemesine izin vermeyin.


Birisi size kaba ve incitici sözler söylediyse, hemen saldırıya geçmek, öfkelenmek ya da içinize çekilmek gibi tepkiler verip olumsuzluğa girmek yerine, içinizde biriken o duyguları fark edin ve sizi incitmeden geçmelerine izin verin.


Bu insan sizin “İçsel huzurunuzu” kontrol etme gücüne sahip değildir.


O zaman güç başkasında değil, sizdedir. Bütün bu yıkıcı duygular zihnin ve egonun eseridir.

Sizi egonuz ve zihniniz yönetemez, varlığınızın huzurunu bozamaz, kontrol her zaman

sizdedir.


KENDİMİZİ “ZİHNİN GÜRÜLTÜSÜNDEN” KURTARALIM.


Eğer zihin doğru bir şekilde kullanılırsa muhteşem, yanlış kullanılırsa çok yıkıcı bir hale gelir.


Ancak zihni sessizleştirebimeyi başardığımızda “Varlığımızla” bütünleşebiliriz.


Varlığın farkındalığını yeniden kazanmak ve o “hissetme idrakinde” kalabilmek aydınlanmadır.


İslamın mistik kolu olan Sufizm (Tasavvuf) öğretisinin merkezini “anı yaşamak” oluşturur. Gerçek bir sufi “şimdiki anın çocuğudur”.


Sufizmin büyük şairi ve öğretmeni Mevlana şöyle demiştir: “Geçmiş ve gelecek Tanrı’yı bizim gözümüzden saklar, her ikisini de ateşe atıp yakın”.

Anda olabilmek, yıkıcı düşüncelerimizden kurtulabilmek ya da ona ihtiyacımız olmadığında zihnimizi susturabilmek için biz neler yapabiliriz ona bakalım:


Gün içinde ya da yatağınızda yatarken kafanızdaki düşünceleri, o yoğun gürültüyü, tekrarlanan düşünce kalıplarını tarafsız bir şekilde yargılamadan dinleyin. Yorum yapıp yargılarsanız aynı düşünceler tekrar gelecektir.


Zihninizi ve benliğinizi ayrı ayrı hissedin. Siz sadece gözlemcisiniz.


Siz düşüncelerinizin geçişini izlerken an gelir kendinizi düşüncelerinizin tanığı olarak farkına varırsınız.


Gerçek benliğiniz zihniniz değildir, Varlığınızı o gürültünün dışında hissedersiniz.


Bu yeni bir bilinç boyutudur.


O zaman düşünceler üzerinizdeki güçlerini kaybederler ve bu zihinsel akışta bir boşluk bir düşünce-sizlik deneyimlersiniz.


Önceleri bu boşluk saniyelerle ifade edilir bunu tekrarladıkça düşünceler arasındaki boşluk süreleri uzamaya başlar.


O yaşadığınız boşluklarda Varlığınızın derinliğini ve mevcudiyetini hissettikçe tüm düşünceler, kaygılar, fiziksel dünya önemini yitirir.


Bu sözcüklerle anlatılabilir bir şey değildir. Bu farkındalık yeni bir yaşam biçimine, Varlık ile kalıcı bir birleşme haline dönüşücek ve yaşamınıza daha önceden asla bilmediğiniz bir derinlik ve dinginlik katacaktır.


“Anda” olmak budur.


Bu ayrıca fiziksel bedene yaşam veren enerji alanınızın frekansını yükseltir ve koşullara bağlı olmaksızın sizi huzurlu dengeli ve dingin bir insan yapar.


Sevgiyle kalın.

1 yorum: